LEFTER İLE YAPILAN RÖPORTAJ


Fenerbahçe'nin efsanevi futbolcusu 'Ordinaryus' lakaplı Lefter KüçükandonyadisMilliyet gazetesinin 20.10.1991 tarihli sayısında Özcan Ercan'a röportaj vermişti. İşte o röportajdan önemli bölümler...

Bir balıkçının çocuğu. 11 kardeşten biriydi Lefter. Topa meraklıydı. Paçavralardan top yapar, geceyarılarına kadar top oynarlardı. İtalya'ya transfer oluncaya kadar da para yüzü görmedi.


Kaç yaşındaydınız futbolu bıraktığınızda?
44 yaşındaydım.

Bir futbolcunun, hele hele sizin gibi şöhretli, hatta efsane futbolcunun 44 yaşında futbolu bırakması normal midir?
Hayır, tabii normal değildir... Normalde futbolcuların nefesi Türkiye'de otuz yaşında bitiyor. 'Öldü bu yaşlandı' diyorlar. Çoğunluk bu yaşlarda futbolu bırakıyor. Bu, Avrupa'da biraz daha ileri gidebiliyor, 35 yaşına kadar.

Pekiyi, siz nasıl oldu da böyle bir rekor kırabildiniz?
Çünkü, ben çok erken yaşta futbola başladım ve kendimi, kondisyonumu ona göre hazırladım. Yedi yaşından itibaren futbola müthiş bir zaafım vardı. O kadar seviyordum ki, babam çok fakir olduğundan ve parası olmadığından top alamıyorduk, paçavralardan yaptığımız topla arkadaşlarımızla durmak dinlemek bilmeden futbol oynardık. Biliyor musunuz o zaman çok fakirlik vardı. Şimdiki bolluk yoktu.

Babanız ne iş yapıyordu?
Babam balıkçıydı. Tam 11 kardeştik. Geçindirmek, bir tek adam için çok zordu. Mecburduk paçavradan topla oynamaya. Gece yarısı bile gider, ışıkların altında top oynardık.

Sizin futbola kabiliyetiniz olduğunu ilk hangi takım keşfetti?
İlk, Adalar takımında oynadım. Federe bir takım değildi tabii. Sonra Ada takımında oynarken gören Taksim takımı beni istedi. O zaman 15 yaşındaydım. Hemen yaşımı iki yaş büyüttüler ve ben ilk o zaman, resmi oyuncu oldum. O sıralarda ağabeyim Beyoğluspor'da oynuyordu, oradan da istediler ama ben gitmedim, rakip takım olan Taksim'i tercih ettim.

Hiç ağabeyinizle karşı karşıya geldiniz mi?
Evet. Ama dört yıllık bir aradan sonra. Ben harp zamanı 4 yıl 10 gün askerlik yaptım. O zamanlar askerleri terhis etmiyorlardı. Sonra dönünce ilk maçım, Beyoğluspor-Taksim maçıydı. Ağabeyim de benim karşımda oynuyordu. Onları dört sınıf yendik ve dört golü de ben attım.

44 yaşında futbolu bıraktım, dediniz. En son hangi yaşta milli oldunuz?
43 yaşında Milli Takım'ın kaptanlığını yaptım Ruslara karşı...

43 yaşından sonra da oynayabilir miydiniz?
Tabii, en az 10 yıl daha oynardım...

O zaman neydi sizi futbola vedaya zorlayan?
Bende acayip bir hırs ve acayip bir sevgi vardı. O hırs, beni o yaşa kadar futbolun içinde tuttu. Bıraktım, çünkü başkalarına yer açmak istiyordum. Ben orada olduğum sürece yenilerin yolu kapalıydı. Bakın size bir şey daha anlatayım: Futbolu bırakmaya karar verdim ve kulübe gidip ayakkabılarımı almak istedim. Büyük Fikret o zaman bizde, ağabeyimiz. Genel kaptandı, aynı zamanda takım da antrenörlüğünü yapıyordu. 'Nereye gidiyorsun?' dedi bana. 'Tamam, Fikret Abi, gidiyorum artık' dedim. 'Sen gidemezsin, demirbaş eşyasın sen' dedi. 'Hem de Türkiye'nin demirbaşı', 'Yok Fikret Abi' dedim. 'Ogün geldi takıma, sakattı, düzeldi. Ben burada oldukça o çocuk futbol oynayamaz. Geldim 43 yaşına artık yeter'... Ama ısrarı sürdü ve çekti koltuğumun altından ayakkabıları aldı. Ben de, 'Bunları da o zaman müzeye koyarsınız' dedim ve kulüpten çıktım ve tam 7 sene sonra ancak yanlarına uğradım."

Lefter Bey, siz Türkiye'de çok ünlü ve efsanevi bir futbolcuydunuz. Ününüz Türkiye sınırlarını bile aşmıştı. 25 yıl sahalarda koşturdunuz, transferler yaşadınız. Çok para kazandınız mı?
Ben çok parayı şöyle kazandım: Fenerbahçe'de oynarken kazanmadım. Biliyorsunuz o yıllar, amatörlük zamanıydı. Profesyonellik yoktu. Sonradan 300 liraya ben Fenerbahçe'ye transfer oldum. O para da sadece evimin kirası içindi.

Yani o ününüzle kira parasına mı futbol oynuyordunuz?
Gayet tabii, o zamanlar paranın önemi yoktu, o ikinci plandaydı... Kulüp ve heyecan geçerliydi bizim için... Fenerbahçe'de oynamak bir şerefti... Üstüne bir de para mı vereceklerdi?... Biz de düşünmezdik bunu... Formanın heyecanıyla çıkardık sahalara.

Bir de Yunanistan ve Yunanlılar size pek düşkündü ve sizi bir türlü paylaşamıyorlardı. Yunanistan'la milli maç oynadığınızda neler oluyordu?
Neler olmuyordu ki? Ben üstelik ilk milli maçımı Yunanlılara karşı oynadım. Uçağa biniyoruz. Havaalanında gazeteciler soruyor: 'Atina'da gol atacak mısın?', 'Benim ilk milli maçım, kesin gol atacağım. Netice de 3-0 olacak' diyorum. Ve öyle de oldu. Bir gol ben attım. Bir de gazetecilere Şükrü ve Fikret'in de gol atacağını ve sonucun 3-0 olacağını söylemiştim. Aynen dediğim gibi oldu, Şükrü ve Fikret ve ben birer golle maçı bitirdik.

Seyirci ne yaptı?
Biraz çılgınlaştı tabii... Sahaya hücum ettiler bana portakal, taş attılar... Neyse kazasız belasız çıktık oradan. Spordur bu, olur böyle şeyler...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aşık Veysel'in kısaca hayatı, eserleri

Mimar Sinan'ın hayatı (Kısa-özet bilgi)

Mehmet Akif Ersoy'un Kısaca Hayatı